28 Ocak 2012 Cumartesi

23.Gün (03.08.2011 Amsterdam)

Sabah erken kalkıp (09:30 gibi) hostelin kahvaltısından yaparak karnımı doyurdum. Ardından eşyalarımı toplayıp çıkışımı yaptım saat 12:00 gibi. Tren de saat 13:20 de hareket ediyordu ama her saat başı vardı. Önce Brugge'den Antwerpeen'e gidecek oradan aktarma yapıp Amsterdam'a varacaktım. Yol toplamda 3 saat falan sürüyordu. Hostelden yürüyerek Brugge tren garına ulaştım. Brugge küçük bir şehir olduğu için bir yerden bir yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz zorlanmadan. Buradan ayrılırken "mutlaka tekrar gelmeliyim" tavsiyesini de kazımıştım beynimin derinliklerine. Artık son şehirler arası tren yolculuğumu yapacaktım, buruk bir sevinç vardı. Seyehat kısmını neredeyse tamamlamıştım.


Trene bindim fakat trende olağının üstünde bir ergen (14-17 yaş arası) nüfusu vardı. Bildiğiniz lise servisi gibiydi. Bir türlü anlam verememiştim tüm tren vacır vacır kaynıyordu. Sürekli konuşmalar, gülüşmeler derken tren hareket etti. Daha sonra benim gibi bu kalabalığın ne olduğunu merak eden iki yaşlının konuşmasına şahit oldum ve öğrendim ki yakınlarda bir yerde müzik festivali gibi bir şey varmış. Bu kadar çoluk çocuk oraya gidiyormuş.

İçlerinden haylaz olanları yolculuk boyunca iki vagon arasında bulunan anons telefonundan sürekli "anons" yapıyor treni kahkahaya boğuyordu. Tabi kendi dillerinde yaptıkları için ben anlamıyordum ama yüzümde bi tebessümle yola devam ediyordum. Sonunda Antwerpeen'e gelmeden bi durakta hepsi indi. Biz geride kalanlar ise rahat bir nefes aldı.

Tren bir buçuk saatte Antwerpeen'e varmıştı ve şu ana kadar gördüğüm en büyük tren garı burasıydı. Bildiğin 4 katlı bir yerdi ve Amsterdam'a giden trenime aktarma yapabilmek için bir kaç merdiven inmek durumunda kalmıştım. Buradan Amsterdam'a da 1.5 saatte falan ulaştım ve sonunda trenden indim. Şimdi sorunun büyük kısmı başlıyordu: hostel bulabilecek miydim?

İlk işim hemen tourist information bulmak oldu. Oradan bir harita aldım ve daha önce internetten not aldığım bir kaç hostelin yerini işaretlettim. Ayrıca kadına ucuz hosteli nerede bulabileceğimi sordum o da bana bir kaç alternatif işaretledi. Bunlardan bir kaç tanesi gara çok yakın olan ve şehrin göbeği sayılabilecek bir yerdeydi. Ben de ilk olarak orada şansımı denemek istedim.

Amsterdam beklediğimden daha sıcaktı, hava güzeldi şansıma. Bir yandan haritaya bakarak bir yandan yolları kollayarak haritada işaretlenmiş olan sokağı (Warmoesstraat) buldum ve ilk gördüğüm hostele girip 4 gecelik fiyat sordum. Yanlış hatırlamıyorsam bana yaklaşık 90 euro civarı bir fiyat verdi bana. İnternetten araştırdığım hosteller ise 30 euro falan daha pahalıydı. İlk buraya girmeyi düşündüm ama belki daha ucuzunu bulabilirim diye devam ettim ve hemen bir kaç metre ilerde Travel Hotel'e girdim orası ise 70,5 euro dedi tabi daha fazla sırtımda çantayla gezmeyeyim diye orada kalmaya karar verdim. İlk gün 8 kişilik bir odada kalacak geri kalan üç günümü 4 kişilik bir odada geçirecektim.

Hemen odaya gidip çantamı bıraktım, bir kaç tişörtü üstün körü yıkadım ve duş aldım. O sırada İsrail'li bir çocuk girdi odaya. Adını unuttum şu an ama çocuk bildiğiniz yürüyen ölü durumundaydı. Bayık gözler, sarhoş misalli konuşması ile Amsterdam'ın özgürlüğünün nimetlerinden bolca yararlandım diye bağırıyordu adeta :). Bir an önce dışarı çıkıp en merak ettiğim şehir olan Amsterdam'ı gezmek istiyordum. Saat 17:00 civarına gelmişti hava da kararacaktı bir kaç saate o yüzden işimi çabuk tuttum ve kendimi sokaklara attım.

Kanalları, marijuana kokan dar kanalları ve işte Amsterdam diye düşünürken araya da karnımın gurultusu girmişti. Yakınlarda bulunan bir McDonalds'a uğradım ve bir tavuk menüsü aldım. Artık bir kaç hamburgerle geçiştirmiyor, artacak olan paramın keyfini çıkarıyordum :). Karnım da doyduktan sonra haritadan daha önce bir çok kez yaptığım gibi bir rota çıkardım. Önce Dam meydanına vardım ve yine o meşhur sokak gösterilerinden bir tanesini izledim. Rokin üzerinden nehir boyunca devam ettim. İnsanlar tekne kiralamış arkadaşlarını almış ellerinden içkileri ile ve bağırışlarıyla nehir boyunca geziyorlardı, tek gezen biri olarak haliyle imrendim :).

Bir iki bira alarak Nehrin kenarına oturarak kuğuları izledim, güzel bir manzara vardı açıkçası. Önümden tekneleri ile insanlar geçiyor, bir yandan dans ediyor bir yandan da kenardakilere el sallıyorlardı. Yaklaşık 40 dakika falan orada oyalandıktan sonra devam ettim yoluma. Hostelden pek de uzaklaşmamak için daire şeklinde bir rota çizdim ve en son kendimi kararan hava ile beraber kırmızı ışıkların olduğu sokakta buldum. Amsterdam'ın meşhur Red Light District'ine gelmiştik. Daha önce öğrendiğimiz üzre burada fotoğraf çekimi yasaktı ben de Amsterdam'ın orta yerinde fahişeler tarafından kovalanmak istemediğim için pek davranmadım fotoğraf makinesine.

Havanın güzel oluşu, hafta sonu oluşu ile beraber sokaklar da cıvıl cıvıldı. Hostelin şehrin göbeğinde olması çok isabet olmuştu istediğim zaman çıkıp meydanlarda şöyle bir tur atabilecektim. Gece 22:00 gibi yorgunlukla beraber hostele döndüm ve 8 kişilik odama girerek uzandım. Fakat burada geçirdiğim gece muhtemelen en kötü hostel deneyimlerimden biriydi, horlayan şişko herifin teki gecenin 2'sinde uyandırdı. Bir yandan ona söverek bir yandan yarın nasılsa oda değişicem diyerek bi şekilde avuttum kendimi ve tekrar uykuya daldım.

Harcanan Para: 0.80 euro çikolata, 2.5 euro harita, 70.5 euro 4 gecelik konaklama, 3.5 euro iki heineken 50 cl, 3.75 euro patates kızartması, 6.75 euro chicken menu = toplam 87.8 euro


Son üç günü okumak için tıklayınız...


1 yorum:

  1. Ben Alemara Turizm Seyahat Acentasından Kubilay. Yetkili İNTERRAİL acentasıyım. 2014 sezonu için global pass biletlerinde 10 euro indirim uyguluyoruz. Ayrıca bizim reklamımızı kendi site ve bloğunda yaparsanız anlaştığımız bedelde ücret ödemeya hazırız. Adresimiz: Kızılay İzmir caddesi no:36/22-23 Ankara. Cep tel:0532 4044237

    YanıtlaSil